Cuma, Eylül 25

DISCRICT 9- 9.BÖLGE-Arşivimden 18

Esaslı filmler salonuna hoşgeldiniz efenim.Çünkü şimdi bahsedeceğim film hakkaten bu sıfata dahil.Bilim kurgu filmlerinde hani neyin ne olduğunu bilir ama izlediğiniz süre içinde kabullenirsiniz ya,bu film için çok da çaba harcamaya gerek kalmıyor.Mümkün olduğunca efektlerden vs uzak durulmuş,hikayeyse sıradan gözüküyor ama çok gerçekçi işlenmiş.Uzaylılar dünyamıza geliyor ve zamanla devletle anlaşma yapılıyor ve kendi alanlarında yaşıyorlar.



Tabi çok da insancıl ya da tatlı yaratıklar değiller.Bu yüzden onları bulundukları yerden daha uzak yani insanlara ulaşamayacakları bir yere taşımak istiyorlar ve bunun için ekipler yolluyorlar kapılarına.İşte problem buradan itibaren başlıyor.Ekip başının -Wicus-uzaylıların blogunda yanlışlıkla bir sıvıya dokunması sonucu vücudunda değişiklikler olmaya başlar.Artık kendi Dnası ve uzaylı Dnası karışık halde bulunmaktadır ve hayatı asla eskisi gibi olmayacaktır.Ayrıca uzaylıların üstün silahlarını çalıştırmak isteyen bir şirket bunun için uzaylı Dnasına ihtiyaç duymaktadır ve Wicus onlar için mükemmel bir kobay olacaktır.


İlk sahnelerde aman aman atraksyon vs yok hatta daha çok son sahnelerde görüyoruz.Tabi bu eksiklik gibi görünmüyor.Ara ara belgesel havası verilmesi -röportajlar vs.- ve dönüşüm sürecinin aşama gösterilmesi dokunulurluğunu iyi derecede artırmış.Ve de kedi mamasına bayılan uzaylılara silah karşılığı mama satan siyahi çeteler güzel bir ayrıntı olmuş.Çünkü gerçek dünyada da böylesi olası olurdu.

Onun dışında son sahneyi herkesin seveceğinden eminim yani metal gül...

The Big Bang Theory-Dizilerim:3


Şu cnbc-e olmasa -Ntv grubu da diyebiliriz- ne yapardık ,nasıl böyle orjinal dizileri keşfederdik bilemiyorum.The Big Bang Theory 20 dakikalık sitcomlar şeklinde. Genel bir kaç konu dışında -Penny ve Leonard arasındaki ilişki vs- bölümler birbirinden bağımsız -bu bağımlılık yaratmayacağı anlamına gelmiyor tabi-. Biribirinden farklı ve renkli 4+1 karakter.Böyle diyorum çünkü dördü dahi biri kendi halinde cafede garsonluk yapan fıstık görünümlü penny.Hani fıkralarda olur ya bir İtalyan bir İngiliz vs diye buradakilerde neredeyse öyle bir hintli ,bir sapık,bir kaçık,bir vasat sosyal dahi ve onların yanında hafif kıt kalan şeker komuşuları Penny.



Her bölümde sanki felsefe salatasına batıp batıp çıkıyorsunuz ama bu zevkli bir şekilde oluyor .O karmaşık teorilerini anlatırken azıcık yamulsanız da anlamamaya bağlı bağırsak düğümlenmesine yakalanmıyorsunuz.Bir şekilde dozajı tutturmuşlar çünkü.
Sheldon karakteriyse sizi cinslikleriyle çılgına çeviriyor ,ona gıcık oluyor ,uyuz sıfatlar takıyor ama yine de alışıyor ve seviyorsunuz diğerleri gibi.

Kesinlikle vakit kaybı değil.Bir kere izlemeden yorum yapmayın.Uçlardaki beyinleri izlemek size çok zevk verecek.Belki bir Leonard ve Sheldon isteyeceksiniz hayatınızda.


Not:Geçenlerde cnbc-e dergisinde belirtmişler ,dizinin danışmanı gerçek bir bilim adamıymış ve o evdeki tahtalara karalanan tüm denklemler gerçekmiş.

Perşembe, Eylül 24

The Pursuit of Happyness-Umudunu Kaybetme-Arşivimden:17

Will Smith ve kendi oğlu Jaden Smith başrolleri paylaşıyor bu filmde ...Filmin genel hali türüyle ilintili biraz durgun fakat hayat da her zaman inanılmaz hareketli değil diy mi? .. .



Küçük oğluyla o kadar tatlı bir çift olmuşlar ki hüzünlü anlarında buruk da olsa gülümsüyorsunuz.İşler bir kere ters gitti mi herşey üst üste gelir derler ya işte bu doğru ama normalde ilk çukurda bir yerimizi kırar , bir daha da yerimizden kalkmak istemeyiz.Fakat bu adam neresi kırılsa yola devam ediyor yani Smith insana sürekli dört ayağı olmadan yere çakılmayı resmediyor.Onun umudunu kaybetmeye niyeti yok ne hayattan ne de çok sevdiği oğlundan...Will Smith -en tatlı siyahi oyunculardan biri kanımca- hakkını veriyor rolünün ve onun hemen her tipe girmeye kabiliyetli olduğunu biliyoruz.





Sıradan bir hayat belki sıradan bir hikaye ama asla duygusuz değil .Konuya daha fazla girmeye gerek yok,izleyin ...





Not:Bu baba -oğlu çok sevdiğim için bol bol fotoğraf koyuyorum.

Cumartesi, Eylül 12

NICHOLAS CAGE- Portre:2



Bu adama başlık açmasam tüm sinema hayatıma ihanet etmiş gibi hissederdim sanırım ,tamam o kadar da ağır olmazdı ama gerekliydi işte.İzlediğim filmleri anlatılmak istendiği gibi anladığım zamanlardan beri -bu da ortaokul başlarına tekabül ediyor sanırım,daha önceki yıllarda bir filme karşı bir duygu hissettiğimi hatırlamıyorum pek ve bu da kriterim oldu- bu adam benim hayatımda.Hayatımdan bir sürü insan geldi ,geçti ama Cage hep vardı.Her filmini bildiğim ve hazmetdiğim tek adam o.Sanki onun gelişimi gözümün önünde oldu ,işte bu acemi halleri işte burada kendini buldu,burada en iyi bakışını yaptı ,bu en şevkatli hali vs vs.Lisedeyken beğendiğimi söylediğim kimseler hey bu adam yakışıklı değil ki derlerdi.İşte bu onların bittiği andır.Onu nasıl bir çırpıda sildiniz?Sizi sivri bir kazığa oturtabilirim ya da daha uzun yollu ama zevkli işkence yollarını keşfedebilirim üstünüzde ,bu ne sığlıktır!İşte böyle derdim içimden.Şimdi daha uygarım,sadece ölmelisin ,ölmelisin diyorum kısaca -çok da abartılı değil ha ,ne de olsa doğa kanunu insanlar gerçekten ölmeli değil mi ,sadece bunu dile getiriyorum-Herneyse ortalığı anılarım köşesiyle batırmadan karakterime dönüyorum.
Sevgili Nicholas cage buradan...şuradan...herneyse fan clublerde yazarlar ya özellikle vatandaşlarımız hollywood delikanlılarına 'bilmem ne seni çok seviyorum duy sesimi 'falan o aklıma geldi .Durum içler acısı bu konuda ,şuan aklıma gelen tek gerçekçi yol dört ve üçüncü elleri de geçtikten sonra menajerine ulaşıp ona not bırakmak ,önemli bir kişi olduğunuza inandırıp ,bir telefon görüşmesi koparabilmektir ya da katrilyon ihtimalleriyle bir kitapçıda karşılaşırsınız falan.-Lisedeyken bir şekilde bir popçunun menajerinin numarası geçmişti elimize,en azından biz öyle olduğundan emindik,peki ne yaptık, merhaba ben bilmem ne gazetesinden köşe yazarı şuyum, ... ile röportaj yapmak istiyorum yazıp,mesajı okumalarını dileyip, kendimizce onları oynatmış ve dalgamızı geçmiştik.Tamam saçma biliyorum ama o zaman çok eğlenmiştik.- Yine aynı şeyi yaptım işte anılarım meselesi yani,kendimden arınmak ,bir daha toksine bulanmamak istiyorum!
Cage'in o koca koca mavi gözlerini en iyi hangi filmde görebiliriz derseniz City of Angel derim,aynı anda hem ıslanmış kedi yavrusu, hem de koca bir boru yutup akşam ne yedim de böyle oldu ki suratına sahip olduğu filme de tabi.




Snake Eyes'de sevilesi sayılmayan ama uyanık,The Family Man'de kafa karıştıran ve şükrettiren, Face of Face 'te önce uyuzun teki sonra pek iyi sonra yine uyuzun teki olabilendir o.Corelli'nin Mandolini'nde nötr kalırken,National Tresure'da ne kadar zeki olduğundan dem vurursunuz.Televizyonda 8 mm'ye bakarken bir yerinize kramp girer,sıra 60 Saniye'ye gelince aklınızda kalan Jolie'nin sarı ve ona yakışmayan saçları kalır sadece.Çünkü televizyonda onu ışıl ışıl parlatan filmleri nadiren yayınlanır.3900 kez City of Angels 'ı yayınlayan Trt'ye sırf bu yüzden binlerce teşekkür edilebilir.Show'da yayınlanmış ,adada geçen uyuz bir filmi vardır ki adını hatırlamakta güçlük çektiğim tek filmidir.Fakat olur böyle şeyler,bir sefer bile 5 'ten düşük almasak ,yüksek notun kıymeti kalmazdı değil mi? Ghost Rider'da tam yaşlandı denecekken filinta gibi karşımıza çıkıp, baklavalarıyla azmini ispat etmiştir o.Dünya Ticaret Merkezinde'ki bıyıklarını yolacakken önemli olanın oyunculuğu olduğu akla gelir.
Yıllar geçer ve günümüze yaklaşınca iki tane Cage görürüz; biri fantastizmle bugünden kopan ,diğeri tam olarak şu ana ait ve geleceği protesto eden ...Cage her zaman başarılıdır amma uç değildir,onun sevmeyeni yoktur mesela ama onların hepsi seveni de değildir.Çok yakışıklı sayılmaz kabul ama çirkin diyen de çıkmaz,çıkarsa da öldürün gitsin.

Şimdi bir yapma dişleri var beni sinir eden ,bir de Japon eşi -haşa ırkı mühim değil sadece son aşkı olması hasebiyle beni sinir etme şerefine ulaşmıştır-...Şaka bir yana sinemaya katkılarından ötürü teşekkür edilecek bir oyuncudur,ayrıca Dresden Files da niye tutulmadı anlamadım,param boşa gitti demesin ,dizi soğuktu -başrol sinirdi , mesela daha önce bahsettiğim Shane West'i burada değerlendirebilirdim bana kalsa,şöyle sert sert bakardı da karizması yürürdü en azından- onda sorun yok.


Not:Yeni nesillere tanıtın bu oyuncuyu ,mesela ilerde çoluğunuza anlatın sabah akşam. Mahallenize ismi verilsin diye başvurun belediyeye ailecek ve mümkünse meydana büstünü de isteyin. Oluşturduğunuz yardım fonuyla adına city of angel çeşmesi yaptırın ve içine bozuk para attırıp geceleyin cebe doldurun. Torunlarınızın kulağına Nicholas ismini 3 kere çığırın .Tüm bu saçmalalıkları yapmayı kafanıza takmanız bile delilik belirtisi olacağından ve de bahsi geçen cümleleri tartışmasız yadırgadığınız için ,hem kendinizle hem de hala sağlam olan aklınızla iftihar edin efenim saygılar.

UZAKTAKİ ANILAR- A WALK TO REMEMBER-Arşivimden:16

Evet 2002 yapımı bir film Uzaktaki Anılar...Shane West ve Mandy Moore başrollerde...
İzleyenlerin yaptığı yorumlarda belirtilmiş evet senaryosu aman aman orjinal bir şey değil ama bir yerinden kendini sevdirebilen bir yapısı var.Hani Türk filmleri de hemen hemen aynı temellere oturur ama yine de onlarcasını izlemiş ve zevk almışızdır ya bu da öyle.
Spoiler çok da önem teşkil etmiyor ayrıca belki bir ayrıntı vardır onu da vermeyeceğim zaten. London ve Jamie lisede okumaktadır.London, Amerikan fimlerinde sıklıkla gördüğümüz okulun ünlü ve herkesle dalga geçen grubundadır.Arkadaşlarıyla tehlikeli oyunlar oynar,insanlarla eğlenir,okulu ve kuralları önemsemez.Jamie ise alabildiğine zıt, sıradan bir kızdır.Yani tek derdi dersleri ve insanlara yardım etmek olan,eğlence ya da kensine bakmakla alakası olmayan...


Bu ikisinin yollarıysa London'ın her zamanki eğlencelerinin biri sonunda, okul müdüründen aldığı cezayla kesişir.Müdür, onu okuldan atmak yerine ,sosyal aktivitilere yönlendirir;tiyatro,özel ders hatta okul temizliği...Gerisini tahmin edersiniz,başta çırpınmasına kendine yedirememesine rağmen ,yaşantısına uyum sağlar,iyi bir insan olmaya ve Jamie'ye yakınlaşmaya başlar...
Gördüğünüz gibi çok da ilginç değil ama ön yargılı olmamak gerek,izleyip öyle tartışalım bunu. Söylemediğim sonuysa gayet hoştu,aslında en çok memnun eden kısmı son 10 dakikaydı.İnsanda bir tebessüm bırakıyor.Hem Shane West'i de markaja almış oldum bu filmle -bir rockçının hayatını canlandırdığı bi filme denk geldim araştırırken ve fragmanını yarıda bırakıp çarptım kapıyı çıktım siteden.Parası mı yoktu acaba ?Oynamak zorunda mıydın o rolde?Bak gelseydin de Yaprak Dökümü'nde 2 bölüm oynasaydın nasıl kırıyordun parayı .Doğan grubu seni ham eder , üstüne su içmezlerdi.Herneyse olan olmuş,o filmi görürseniz izlemeyin diye söyledim.-.

Arada bir böyle fimler de izlemek lazım ,yani son teknolojilerin kullanıldığı,yamulup yumulduğumuz ya da yerimizde duramadığımız filmler dışında dinlendirmeli de insan kendini,hafif hafif romantizm bulduğu yere atlamalı ve masalsı da gelse de o an için inanabilmeli ...



Not:Twilight'da bu ikisi güzel bir çift olabilirdi,özellikle de Shane West şahane olurdu.Böylece şuanki amatör görüntüler -kitabı önceden tutulmasa filmi bu kadar gündeme gelmezdi gençler arasında ,yani dua etmeliler - aza indirgenirdi,ah şu kadro seçimini bana vereceklerdi ki!

Cuma, Eylül 11

MÜZEDE BİR GECE 2 -NIGHT AT THE MUSEUM2-Arşivimden :15



Normalde Ben Stiller'ın bazı komedi filmlerinden hazetmem -hani elvis gibi giyindiği bir film vardı misal- ama bu diğer filmlerinden daha farklı ,aslında kategoriye sokamadım .Birincisini sevenler bunu da seveceklerdir.Tabi ilkinde herşeyi ilk defa gördüğümüz için daha ilgi uyandırıcı gelmişti.
Müzede geceleri tek tek canlanan dostlarımız bu sefer mısır tabletinin başka bir müzeye taşınmasıyla büyük bir tehlikeye girerler.- Birincisini izlemeyenler için açıklayayım ,müzede bulunan eski bir tabletin etkisiyle müzede bulunan balmumu heykeller ,hayvanlar geceleri canlanmakta ve müzede diledikleri gibi hareket edebilmektedir.Tabi aralarında savaşçılar,yırtıcılar da vardır ve rahat durmayacaklardır.Larry ise gece bekçisi olarak girdiği ilk gece bu durumla yüzleşir ve bir ton maceradan sonra Robin williams'ın da yardımıyla işleri tatlıya bağlar- . Çünkü o tablet olmazsa bir daha canlanamayacaklardır.Müzeye işi sebebiyle uzun süredir uğramayan Larry ise son anda durumu öğrenip ,engel olmak için plan yapar.Tabletin taşındığı müze ise diğerinden bir hayli büyüktür ve oradaki herşeyde gün batımından sonra canlanmaya mahkumdur.Bunu engelleyemeyen Larry Bir B planıyla olayları halletmeyeye çalışır ama müze çığrından çıkmıştır .


Artık Alcapon,Napolyon ve daha fazla tehlikeyle uğraşmak zorunda kalacaktır...
Tabi bu sefer filmde aşk kırıntısı da yakalıyoruz.

Vakit geçirmek için eğlenceli ,hoş bir film derim,izleyin efenim...

Perşembe, Eylül 10

İLK 50 ÖPÜCÜK- 50 FIRST DATES-Arşivimden:14




Bir Adam Sandler filmine hoşgeldiniz.Bua adamın tarzını bilenler aşağı yukarı nasıl bir film izleyeceklerini tahmin ederler.Genelde ailenizle izleyebileceğiniz ,hoş vakit geçirten filmlerdir.Zaten filmler değişse de ,Sandler değişmiyor,hep kendi karakteriyle dolanıyor gibi - açık sözlü ve patavatsız,kafasının dikine giden, pasaklı ,savruk herşeye rağmen içten ,sempatik -.
Drew Barrmore'la birlikteler bu filmde. Henry kadınlara yaz aşkı yaşatıp ,kalplerini kırmadan ortadan kaybolan biridir.Şimdiye dek onlarca kadınla çıksa da bağlanmamaya kararlıdır.Zaten morsları incelemek gibi bir hayali vardır ve bir kadın ona ayak bağı olabilir.Bir cafe'de tek başına oturan ve waffle 'lardan kule yapan kızı farkeder,bu onun sonu olacaktır,çünkü bir anda tutulmuştur kıza.Kızla güzel bir gün geçirince ertesi günde aynı yere gelir fakat kız ona sapık muamelesi yapıp Hery'i tanımadığını söyler .Sonrasında ise acı gerçeği öğrenir.Lucy nörolojik bir rahtsızlıktan ötürü ,her günün sonunda tüm yaşadıklarını unutmaktadır ve bir yıl önce geçirdiği kaza öncesi günde takılıp kalmıştır.Henry ise her yeni günde kendini yeniden yeniden tanıtır.



Lucy her seferinde daha zor inanır fakat Henry pes etmeyecektir...İşte böyle devam ediyor.Bana groundhog day'le, Memento'dan -tamam bu çok ayrı bir film ama- esintiler var gibi geldi.


Tabi tatlı ,semptatik bir film . Soğuk kış günlerinde haftasonu izlenebilir...

Perşembe, Eylül 3

ÖLÜ GELİN-The Corpse Bride-Arşivimden:13



Eveeet,bir Tim Burton filminde daha birlikteyiz.Bu sefer Burton efendiye yine ne püskürdün vs demeyeceğim -bu sefer daha iyimser ,en azından kişiler içlerinde iyilik taşıyorlar ,fedakarlık yapıyorlar vs.-Tabi yine cinsler ama adamın tarzı bu - ,alıştık.Karakterlerin yüzde yetmişi ölü olsa da orjinaller - ölü olmalarıyla orjinaller zaten ne diyorum ben-.Nightmare Before Christmas filminden beri teknoloji epey gelişti çok şükür ve elimizde böyle bir film olabildi.Burton'un o filmini izleyenler zamanında güzel gözüken ama şimdi hamur topağı şekilleri gibi gelen görüntüleri hatırlayacaklar ve bana katılacaklardır. Hikayede asil iki ailenin kızı ve oğlu evlendiriliceklerdir.Her ne kadar başta ailerinin zoruyla bir araya gelselerde birbirlerine çabucak alışır ve sevebileceklerini anlarlar.Düğün provası kızın ailesi için çok önemlidir ,fakat damat Victor bir türlü yemini ezberleyememiştir ve prova tamamlanamaz.Issız ormanda sözleri tekrarlarken yüzüğü kuru bir dal sanarak ölü geline takar ve ölü gelin yattığı yerden kalkıp evlilik tekfini kabul ettiğini söyler ve böylece bir dizi olay gerçekleşir...




Eğlenceli ve de duygusal da olabilen bir film tabi daha çok finali.Peki seslendirenler kimler başta Johnny Deep tabi ki -bu çocuğa kesin ömürlük kontrat imzalattı Burton yahu ,ben de olsam öyle yapardım aferin- ölü gelinse ,Helena Bonhem Carter ,bu isim de kim denebilir ama Sweeney Todd'dan hatırlayabilirsiniz -yine Tim Burton filmiydi ve ikisi başroldeydi tabi bu daha önce çekildi-.

Zaten aman aman uzun değil o yüzden bu türü sevmeyen varsa da vakit kaybetmez fazla.Zevk alacağınıza inanıyorum sizin de .İzleyin,izleyin ve izleyin...

Not:Dikkatimi çeken daha doğrusu aşikar olan bir şey de ,filmden Viktorya dönemi -yine şu dönem- diye bahsedilmesi üstüne karakterkerin adının Victor ve Victorya olması ilginç değil mi?Bu işte Tim'in - kanka gibi oldu bu da saygım sonsuz efenim-parmağı olduğuna her iddiasına varım.

PENELOPE 2006- Arşivimden:12



Bu filmi tamamen sıkıntıdan seçtim ve konusunu okuyunca suratım çürümeye yüz tutmuş peynire bakar gibi oldu, domuz burunlu bir kız mı? Başka bir şey bulamadınız mı demiştim.Ne bileyim ayda üç gün kurt adama dönüşmek misal ,ürkütücü ama karizmatiktir.Öyle bir karakterden başta kaçar, sonra yapışırsınız .Peki ya domuzların belirgin fiziksel özelliklerine sahip - koca bir burun, benekler,kapkalın şahdamarı...-bir kıza karşı ne hissedersiniz? Neyse tüm bu saçma sorularla filme başladım.Doğrusu beni utandırdı Penelope.Sanki böyle bir şey gerçekten olmuş da ben de onu yargılayan insanladan biriymişim gibi. Olsun sonuçta şu an çok tatlı bir film olduğunu düşünüyorum.Kırmızı yeşil olan afişi hemen Amelia'yı hatırlatıyor ama filmin alakası yok tabi.Bir buçuk saati biraz geçkin olan filmden herhangi aksiyon olmasa da sıkılmadım.Zaten sonu için değerdi.Duygusal davrandığımı biliyorum sonunu ön plana çıkarmakla ama duygulardan arınamayız değil mi?Her neyse çok az filmin içeriğine geçeyim.Lanetlenmiş kız -domuz burunlu olarak vs. doğmuştur- ,laneti üstünden ancak olduğu gibi sevildiğinde kurtulacaktır.Tabi ne kadar zengin ve asil olsa da görüntüsü buna engel olmaktatır.Annesi de onu bebekliğinden beri koca adaylarını göstermek dışında insanlardan tecrit etmiştir.Fakat Penelope belli bir yaşa geldiğinde duruma isyan eder ve ne olursa olsun özgür kalmak ister.Olaylar hem onun hem de ailesinin hiç beklemediği şekilde gelişir.



Filmdeki kızımız Penelope -Christina Ricci- da başrol erkeğimiz Johnny de-James McAvoy- rollerine çok yakışmış.Tabi Johnn'yi görünce hey bu da kim dedim .Russell crowe'la ,Transformers'ta ünlenen çocuğun -Shia LaBeouf ,ne ilginç ad soyad diymi mitolojiden çıkmış gibi,merhaba ben LaBeouf ,Shia LaBeouf ismim bile yeter büyülüyorum değil mi?vs vs- kırması gibi geldi .Kendisini pek bir beğendiğim için -bazı oyuncular serseri gibi durur,hiçbirşey yapmaz ama yine de çeker ya bu da öyle- filmlerine doğru bir yolculuğa başlıcam efendim ,yazmaya değer olursa da paylaşacağım.



Zaman zaman Penelope'ye acıdığınız sahneler olsa da genel itibariyle gülümseten şeker bir film efenim .Özellikle masalımsı şeylerin günümüze uyarlanmasından zevk alıyorsanız buyrun. Hiddetle tavsiye ediyorum ...

Salı, Eylül 1

Şarkılar neyi söyler?

Baştan söyleyeyim bu melonkolik-duygusal bir deneme girişimi falan değil.Sadece aklıma gelen bazı şarkıların insanda uyandırdığı etkiyi bir kaç cümlede özetleme durumu diyelim .Olamaz yine duygusal bir şeymiş gibi bir açıklama oldu ama değil inanın ki!Dinledim ve ilk aklıma gelen şey neyse yazdım..Neyse susayım da okuyun siz de kurtulun ben de.

Not:Bu şarkılar belli bir kişisel zevke göre sıralanmamış ,rastgele seçilmiştir.Liste tarafsızlığın tarafında yer alır.

Başlayalım:

BEDÜK-AUTOMATIC:'İnsanda şu bizim Bedük ya hadi elektrik dansını deneyelim he he'hissi uyandırır.En ufak duygusal içerik vermez ,elektrik boşaltır.

KAISER CHIEF-NA NA NA NA NAA: İnsanı uyuz eder,özellikle na na kısmında kaşıntınız hat safhaya ulaşır.

MUSE-SUPERMASSIVE :Bir işe başlamadan evvel enerji toplamak ve motive olmak için kullanılabilir ,özellikle de supermassive kısmını söylemeden önceki inişli çıkışlı kısmı kafa döndürme hissi verir.



NORAH JONES-LOVE ME TENDER: Bir fon müzik edasındadır,salındığı odada sakız gibi uzar uzar.Kahveyle birleşince tadı hoşlaşır.

BUSH-GLYCERINE:Orta halliysek ve ufak çaplı bir kafa dağıtma istiyorsak işe yarar.Şarkıyı azıcık da olsa sevmek için sadece ve sadece o şarkıya adapte olmak gerekir yoksa sinek vızıltısı hissi uyandırır.

ZARA-KEDERLİ GÜNLERİMDE: Şöyle bir fasıl havasına sokar,aaa kısmını söylettirir nefesimiz yetmese de.

LIFE AND DEATH(the bucket list's soundtrack): Filmi hatırlar ve hafif hafif gülümsersiniz, başka da bir şey yapmazsınız.

CEM KARACA-EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA:Manidar olması yanında uslübuyla kanal kapattırracak cinstendir.Hicvin sopa çeken türüdür,daha fazlasını da yapabilir ama burada söylenmez.

VEGA-BU SABAHLARIN BİR ANLAMI OLMALI:Aslında umutsuz olduğumuz ama tersiymiş gibi kendimizi kandırdığımız zamanlarla örtüşür.

MOZART-PACHABEL :İnsanı farklı bir zamana götürür -17 veya 18. yy olabilir -.İçinde umut kırıntılarını yükselten kısımlar bulunur ,akıcı ve zevklidir.Klasik müzik deyince uykusu gelenlere bile önerilebilir kanımca.

SARA MCLACHLAN-ANGEL: Kahvelik şarkılardan biri daha ...Yumuşacıktır,her zaman dinlenmez.

ASLI-KÖRDÜĞÜM: Kendi kendimize boş triplere girmek, istediğimiz hafif yapmacık duygusallıklarımızda mekana uyabilir.

YUSUF İSLAM-SALLİ ALA MUHAMMED:Ramazan aylarını,en çok da Show Tv'yi hatırlatır.Duygu yoğunluğu , eğer daha önce Show Tv ile özdeşleştirmemişsek yaşanabilir.



MAZHAR ALANSON-SÜPERMEN:Ne hissettiğinizi pek de kafaya takmadığınız öylesine zamanlarda tatlı niyetine iyi gider.

MUSE-ABSOLUTION:Hafiften tozutuk zamanlarımızda dinlenebilir,amaçsızdır.

MATCBOOK ROMANCE-MONSTERS:Hafif enerji yükselmesi sağlar başka bir atraksiyonu yoktur.

RESUL BALAY- NAZLI YARİM HABER SALMIŞ:Haince listemi taramalıyla delik deşik etmiştir.Parçasını dinlemek kime nasip olursa o kişi 7 gün içerisinde bırakın telefonu ,mail bile almadan çatlar ölür.

FERİDUN DÜZAĞAÇ-BENİ BIRAKMA:Biri sizi terketti ya da platonik hezimete uğrattı ve üzerinden kriz dönemini atlatacak kadar süre geçtiği halde sürünüyorsak oraya cuk oturur.Yere bakıp kafamızı sağa sola sallar,amaçsız amaçsız la la kısmını söyleriz.

GOMEZ-NOTICE:Hiç bir duygu uyandırmaz ,öööle dinlenir.



NİL-EMİNİM SEVMEDİĞİNE:Evde pijamalarla ve küçük zıplamalarla söylenir,saç uzunsa dağılması umursanmaz.

NORAH JONES-SOMEWHERE OVER THE RAINBOW:Yeşil ve rengarenk çiçeklerle dolu bir patikadan yürüyormuş gibi dinlersiniz,minik minik umuttan yıldızlarınız falan olur.

DUMAN-YÜREKTEN:Amaaan,öööf...şeklinde bıkkınlıkla halsizlik karışımı durumlarda ve ağrılı romantizmalarda dinlenir.

APOCALIYPTICA/HIM/THE RASMUS-BITTERSWEET: Ay ışığı düşmüş ıssız bir sokakta bağırdığınızı hayal eder ve kurt adam yalnızlığını yaşarsınız.



ANATHEMA-ONE LAST GOODBYE:İşte bu parçada taraflı davrandığımı itiraf ediyorum,bu şarkı beni lime lime dip kuşbaşına çeviriyor her seferinde.Tarafsız açıklarsam ,çok mutluyken dinleyemediğiniz ve duygusal boşluk durumlarında 'ah uleyynnn' şeklinde bağırtan bir parçadır.

SKY CAR-3D:Yukarıdaki parçalarla uyumsuzluk hissi verir çünkü öyledir.Bu masaüstü uçak oyunudur. Bu listeye nereden sızdığı bilinmemektedir.

BURAYA BAKIN BİR DAKİKA!


Burada bulunduğunuz her saniye yaşadığınız evrene büyük katkılar sağlayacak demek isterdim ... Ancak tek söyleyebileceğim, kahvenizi alın da oturun ... Yani demek istediğim, hoşgeldiniz her kimseniz...